ALGI SÜREÇLERİNDEKİ GELİŞİM

 

İnsan algısındaki gelişim, biraz zaman sorunu olarak karşımıza çıkar. Yetişkin biri ile ergen bir kişi arasında hayatın bütün boyutlarında algılama farkları vardır. Şu bir gerçektir ki, her iki algı da farklıdır. Ergen algısı, yetişkin algısına göre sığ olduğu da bir gerçektir. Bu bakımdan bakıldığında algının biyolojik bir gelişim süreci olduğunu anlarız.

 

Algının biyolojik süreci bize başka bir şey söyler. Algısal olgunlaşma yaşandığını görürüz. Bu bakımdan algı yaşam içinde yaşantının süreci içinde kendini geliştirdiğini, ergen dönemlerde algı eksiğini yaşanan gerçeklikle geliştirdiğini görürüz.

 

Algılanmayan bir gerçek bir şekilde algılatılabilir mi? Sanki hayır. Algının deneyimsel boyutu buna engel. Algılama oluşmasında zamanın ve eylem boyutunun insanın iç dünyasına yaptığı kayıtlar ve bu kayıtlara yapılan eklerle yeni bir algı süreci başlar. Böyle olmasaydı herkese algının bütün boyutu verilebilirdi ve kavramanın en derinden sağlanması yapılabilirdi. Ergen algısındaki kavrama eksikliği yetişkindeki kavranmış boyutların iki kuşak arasında aktarımının oluşamaması bize algının yaşamsal deneyime bağlılığının en büyük kanıtıdır.

 

İnsan algılama biçimlerinde daima yaşamın kendisinin insan algısına vurduğu damga önemlidir. Diğer bir ifadeyle yaşanan her deneyim olgular üzerindeki algısal kavrayışımızı artırır. Bilgelik yolunda da insan benzer süreçleri çok hızlı yaşayan bir etkilenim yaşar. Fakat bu etkilenim, başkasının deneyimini aktarım ile olmayıp, var olan kapasitelerine bağlı bir değişimler silsilesindeki etkilerle kazanılan kavrama sonucunda kazanılan kavrama derinliğidir.

 

Algının insan yaşamındaki aktivitelerin yüksekliği, titreşimselliği ile ilgili başka bir yönü de var. Öncelikle insanın yaşamındaki aktivitelerin insanın iç dünyasında yarattığı titreşimler nedeni ile belli bir titreşim frekansı vardır. Bu titreşim frekansları insanın dış dünyada ne ile etkileşimde olacağını da ” Rezonans etkisi” belirler.

 

Bilgelik boyutunda algı, insanı dünyanın güncel haz ve eğlenceli etkinliklerinden uzak bir yaşamda kendini gösterir. İnsanın algı dikkati, yaşam içinde temel ihtiyaç ve dürtülere bağlı yönlendirme yaşar, etki altında kalır. Sosyal bir hayvan olan insan bu tür etkilenmelere çoğu zaman bağımlı yaşar. İnsanlığının gereği olarak bu kaçınılmaz bir olgu. Bu kısır döngüden kurtulamadan bir şekilde aidatlık gibi bu işin sihrinde yaşar. Bu durum insanın farklı boyutlarda algı genişlemesinin önünde çok ciddi bir engeldir. Bütün yazı yiyecek biriktiren karınca ile Ağustos böceğinin hikayesi gibi. Karınca bütün zamanını yiyecek biriktirme ile uğraşırken başka düşün alanında bir gerçekliğin kapısını aralayamaz. Ama bütün yaz boyunca müzik yapan çırçır böceği kendi dünyasında karıncadan farklı bir algı içindedir. Fakat kendi algısının başka bir çıkmazını, bu algının (cezasını da çekmek) bedelini ödemek bahasına müzik yapmaya devam eder.

Bilgelik bu anlamda kendi müziğini çalan bir insan olmayı gerektirir. Ancak bu sayede normal yaşam koşullarından farklı algılar dünyasının kapısını aralar. Bilge, güncel insan hedeflerin insanlara nasıl bir tuzak kurduğunu farkında yaşar. Bunu kendi müziği ile dillendirir. İnsanlara bu algıyı kavramalarında sözcülük yapar.

 

Bilge kendi algı dünyasında evrenin, yeryüzünün, yaşamın insan için gerçekliğini ve anlamlanmasını kendi anladığı, kavradığı biçimsellik içinde yoğurup, kendi söylemi ile diğer tüm insanlığa aktarır. Bu aktarış ile diğer tüm insanların başka bir kavrama alanına geçmesini sağlamaya çalışır. Bu sayede insanlığı kuşatan algı kısırlığı ve algı sınırlarını genişletmesinde bir parça yardımcı olur.

 

Bilgelerin bu sunuları ile insanlık yeni bir kavrayış alanına doğru adım adım geçerken, toplumsal alanda yeni değerler kümesini oluştururlar. Bu oluşum ile insanlık toplumsal ilerlemeler kaydeder. Bu algı genişliği sanatta, edebiyatta ve bunların tetiklediği bilimsel alanlarda olmak üzere bir çığ misali ufuksal genişleme yaşatır.

 

Yukarıda yaptığımız tespit biçimleri ile de algının evresel gelişimlerini görmüş oluruz. Algı her durumda zamansal ve yaşantısal bir gelişim gösterir. Bu bakımdan bütün insanlığın bugün elde ettiği kültür, kendinden önceki bilge insanların toplumsal yaşama sunduğu ufuksal müziklerin, notaların oluşturduğu bir senfonidir.

 

İnsanlık bu senfoniyi dinleyerek yeryüzü gerçekliğine bir anlam, bir tat yaratarak, kendi varlığının anlamlarını büyüterek, kendi gerçeğini yaratan bir evren işçisidir. Ne demek evren işçisi? İnsan evrenin dönüşüm mekanizmalarında ortaya çıkmış farklı bir yaratık, bir canlı organizmadır. Bu ortaya çıkışın bedeli, mikro kozmos açısından bir zorunluluk gibi olmasa da, var oluşunu tetikleyen olgular dizgesinden sonra başlayan süreçte, evrensel bir görev alış olur. Evren bir dönüşüm arenasıdır. Bu bakımdan insan bu dönüşüm içinde hem kendi dönüşürken hem de evreni dönüştüren ve bu etkileşimin sonunda nereye gideceğinin de pek farkında olmayan bir organizmadır.

 

 Bu bakımdan insan algısında her daim bir sınırlama, bir kendine göre algılama ve bu algının içini dolduran anlam olacaktır. Temel içgüdüsü beslenme ve üreme olan zavallı insan, kendi var oluşuna aykırı davrandığında ruhsal dengesinde bir sorun yaşar. Bu bakımdan kendi varlığını dengede yaşaması için algı kısırlığında kalması gerektiği gibi, algı genişlemesinde de normal insan, güdü ve davranışlarından uzak, ileri bir biçim almak zorundadır. Bu ileri göreli bir anlayış olduğundan, ileri mi gerimi olduğunu anlamakta pek kolay değildir.

 

İnsan kendi yaşamsal algı ve yaşayışı içinde, kendi ortaya çıktığı günden beri yaşarken aslında hem yaşar hem değişir. Bu değişim, çevresel ve beslenme süreçleri ile güdülenen bir organizma olarak, her dönemdeki kendi gerçeği sandığı anlayışı kavrar ve kendi kavrayışında her şeyin anlamını kendine göre yorumlar.

 

Sağlıklı insan tanımlamasına giren şey, her dönemde güncenin ortalamasının az üstünde ilerleyen anlayışa tutunan insan mücadelesidir. Bu bakımdan, insanın sosyal yapıya olan bağlılığı kendi gelişiminde önemli bir kriter olur. Bütün bu süreçlerde algısal değişim kendi değişimine eşlik eder. Bu algısal, kavrayış değişimleri kendi biyokimyasal değişimlerle de doğru orantılıdır. Evren içinde maddenin değişim süreçlerine tanıklık yapan organizması ve organizması içindeki moleküllerindeki çevresel kayıt etkileri nedeni ile, algısal evrimle biyolojik evrim arasında da bir korelasyon (ilgileşim) katsayısı vardır. Bu bakımdan insan hem kendi evriminin hem de kendi algı evrilmesinin en son varoluşunu temsil eden bir genetik dönüşüm yaşar.

 

İnsan için gerçek, eylemlerin bütününde gizli bir olgudur. İnsan kendi eylemlerinin sonuçlarıyla ilerlediği yolda, algıladığı gerçekliği kendi gerçeği olarak algılar. Bu bakımdan tekil öznede anlamlar peşinde koşan insanla, soysa-kültürel bir yaratık olarak algılanan insanın gerçeği farklıdır. Sosyokültürel olarak algılanan insan merkezlenen kültürel değerlere bağlanan insan gerçeğidir. Bu gerçeğin ötesinde kendi gerçeğinin peşinden koşan her insan hem kendi çıkmazını hem de kendi kaderini değiştiren fakat aynı zamanda bu eylemlerinin bedelini ödeyen insandır. Bu bakımdan kendi gerçeklerinin peşinde koşan insan insanın gerçeğinden uzaklaşmış olsa da evren içinde insan için deney imlenmesi gereken bir gerçekliği deney imleyen bilge bir insandır. Bu bakımdan insanın kendi gerçeğine tutunan boyutu, organizma olarak evrenin kendi olabilirlik sınırlarını deney imleyen eylem boyutunda gezen maddenin farklı bir formu gibi de bakılabilir. Evren için ola bilirlik olasılıklarını deney imleyen bilge madde, bilge moleküler ve organik bileşikliktir insan.

                                                                                                                                                          Mesut Kahveci

Bu ve benzeri daha fazla bilgi için

BİLİMSEL BİLGELİK E- Kitap

mesutkahveci
Author: mesutkahveci

merhaba

Paylaş:

Bir cevap yazın